konyapatoloji@gmail.com Tel: 0332 353 44 02

Patolojiye Dair

Patoloji

Hastalık (pathos) çalışması veya bilimi (logos) kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuş eski yunanca bir sözcüktür. Bir bilim olarak ise Patoloji; hasar verici bir uyarının hücre, doku, organ ve en sonunda da tüm organizma üzerinde oluşturduğu fonksiyonel ve yapısal değişiklikleri üzerine odaklanır. Patoloji; Genel patoloji ve özel (sistemik) patoloji olarak ikiye ayrılır. Genel patoloji tüm hastalıkların altında yatan, hücre veya dokulardaki anormal stimulus ile ilgilenir. Sistemik patoloji ise tanımlanmış stimuluslarin spesifik organ ve dokular üzerindeki spesifik cevaplarını araştırır.

Hastalıkların 4 yüzü patolojinin özünü oluşturur:

  • Sebep (etyoloji)
  • Hastalık gelişim mekanizması (pathogenesis)
  • Hücre ve dokularda oluşan yapısal değişiklikler (morfolojik değişiklikler)
  • Morfolojik değişikliklerin fonksiyonel yansıması (klinik önem)
Neticede tüm doku hasarları, 19. yyda ilk olarak, modern patolojinin babası sayılan, Rudolf Virchow'un ortaya koyduğu gibi, hücrede yapısal veya moleküler bir değişiklikle başlar. (Robbins Patholojic basis of disease)

Cerrahi patoloji Paris fakültesinde, Velpeaunin meme üzerine yaptığı çalışmaları yayınlaması ile başlamıştır. 1870 yılında Berlin Üniversitesinden Carl Ruge ve Johann Veitcerrahi patolojiyi teşhis yöntemi olarak ortaya koymuşlardır. 1889'da Kiel Üniversitesinde Friedrich von Esmarch Alman cerrahi kongesinde tümörlerin operasyon öncesinde şüpheli vakalarda mikroskopik teşhislerinin gerekliliğini ortaya koymuştur. (Ackermans surgical pathology)

PATOLOG KİMDİR?
6 yıllık tıp fakültesini bitiren tıp doktorları uzman olabilmek için, yılda 2 defa yapılan Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) sınavına girerler. Tıp fakültesi mezunlarının yaklaşık %10-15 kadarı bu sınavı kazanıp, uzmanlık eğitimi yapabilmektedir. Patoloji yüksek puanlı ihtisas (uzmanlık) dallarından bir tanesidir.

PATOLOJİ UZMANLIK EĞİTİMİ
Geçerli mevzuata göre, patoloji uzmanlık eğitiminin süresi 4 yıldır. Bu sürenin sonunda, sınavlarda başarılı olanlar "tıbbi patoloji uzmanı" unvanını alırlar. Ancak, bu mevzuatın uygulanmasına yeni başlanmıştır. Şu sıralarda (2005) ülkemizdeki patoloji uzmanlarının ihtisas yaptığı sıralarda ihtisas süresi 3 yıl idi. Ancak çoğu uzman, daha uzun eğitim alabilmek gibi çesitli sebeplerle ihtisas sürelerini uzatmışlardır. Sanırız ortalama ihtisas süresi 4 yıldan az değildir. Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletlerinde de uzmanlaşma süresi 4-5 yıl kadardır. Uzmanlık sınavı öncesinde uzmanlık öğrencisinin bir tez yazması, bu tezin sınav jürisi tarafından kabul edilmesi gereklidir. Sınav teorik sorular ve pratik makroskopik ve mikroskopik değerlendirmelerle yapılır.

PATOLOJİ UZMANININ GÖREVİ
Patoloji uzmanı, hastalıklı olduğu düşünülen doku ve organlardan çeşitli biçimlerde alınan örnekleri inceleyerek hastalıklara tanı koymaya çalışır. Bunun için rutin olarak kullanılan yöntem makroskopik ve mikroskobik incelemedir. Patoloğun zamanının çoğu dokuları çıplak göz ve elle inceleme (makroskopi) ve mikroskopla inceleme ve bu incelemeler için rapor hazırlamakla geçer. Çağdaş teknolojinin sağladığı pek çok olanak da patologlar tarafından kullanılabilmektedir. Bunlar arasında immünohistokimya, genetik ve moleküler biyoloji sayılabilir. Ayrıca bilimsel otopsilerde patoloğun görev sahasıdır. Ancak, ülkemizde maalesef zorunlu adli otopsiler dışında otopsi çok az sayıda yapılmaktadır.

Biyopsi

Biyopsi herhangi bir vücut dokusundan küçük bir parça alınarak incelenmesi işlemidir. Alınan doku daha sonra mikroskop altında incelenmek üzere ilgili birime gönderilir. Biyopsi materyali incelemeye tabii tutulmadan önce bir takım mikrobiyoloji ve moleküler biyoloji incelemelere de ayrıca izin verecek şekilde belli işlem ve boyamalardan geçirilebilir. Biyopsiler genellikle bir hastalık şüphesinde yapılırlar. Örneğin bir hastada anlaşılamayan bir şişlik, kitle durumu varsa, veya bir tümörden şüpheleniliyorsa yapılacak en iyi tanı yöntemi kitleden örnek alınması ve incelenmesi-tanı konulmasıdır.

Biyopsi yapıldıktan sonra genellikle alınan örnekler patoloji bölümüne histopatolojik tanı konulma üzere gönderilirler ve burada patologlar tarafından incelenirler. Genellikle patologların göderilen biyopsi materyallerini incelemeye başlamadan önce hasta ile ilgili her türlü bilgiye ve tüm tetkik sonuçları ve klinik şüphe ile ilgili gerekli tüm bilgilere sahip olmaları gerekir. Bu da biyopsi yapan kişinin, hastanın doktorunun ve patoloğun sıkı bir işbirliği içinde olmasını gerektirir. Çünkü bu konuda bir ekip olarak çalışılması patoloğun mikroskop altında biyopsi alınan bölgeye spesifik olarak çalışmasını ve doğru bir tanıya ulaşma olasılığını artırır. İnsizyonel veya eksizyonel olarak yapılabilirler. Bu durum biyopsinin yerine, lezyonu büyüklüğüne ve şekline, yerleştiği organa ve onun fonksiyonlarıyla ilişkilidir.

İnsizyonel biyopsilerde problemli alandan sadece belli bir miktar örnek alınır ve patolojiye biyopsi materyali gönderilir.

İnsizyonel biyopsilerde lezyonun tümü çıkarılmaz sadece bir parçası örneklenir. İnsizyonel biyopsi sonrasında eğer lezyonu tamamının çıkarılması gerekiyorsa ikinci bir müdahale ile lezyonu geri kalan kısmının da çıkarılması ve tekrar patolojiye gönderilmesi böylece kesin tedavinin tamamlanması gerekir.

Eksizyonel biyopsi şüpheli olan lezyonun tümünün biyopsi sırasında çıkarılması ile gerçekleştirilir. Biyopsi materyalinin histopatolojik olarak incelenmesi sonucunda eğer lezyon sağlam cerrahi sınırlar ile çıkarılmışsa ve lezyonun geride kalan bir bölümü yoksa tedavi biyopsi ile tamamlanmış olur. Eğer lezyonun biyopsi sonucunda cerrahi sınırlar geride kalan dokuda lezyonun devam ettiğini gösteriyorsa yine tamamlayıcı cerrahi yapılması gerekebilir. Bu lezyonun iyi veya kötü huylu olup olmamasına göre değişiklik gösterecektir.

Biyopsiler direkt olarak cerrahlar tarafından yapılabildikleri gibi patologlar veya ilgili bölüm hekimlerince de gerçekleştirilebilirler.

Doktorlar biyopsileri direk olarak herhangi bir görüntüleme yöntemi kılavuzluğu olmadan yapabilecekleri gibi aynı zamanda ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans, endoskopik aletler (kolonoskopi, gastroskopi, bronkoskopi) gibi cihazların yardımı ile de yapabilirler.

Sıklıkla biyopsiler için bir iğne kullanılır. İğne biyopsileri ince iğne biyopsileri veya kalın iğne biyopsileri şeklinde olabilirler. İnce iğne biyopsilerinde alınan biyopsi materyali daha az olurken kalın iğne (tru-cut biyopsi olarak da adlandırılırlar) biyopsileri sonucunda daha fazla materyal elde edileceğinden histopatolojik olarak daha ayrıntılı tetkiklere yetecek kadar materyal elde edilmiş olur. İşlem genellikle ağrısızdır. Biyopsiler lokal anestezi altında, genel anestezi altında veya anestezisiz olarak yapılabilirler. Poliklinik şartlarında veya ameliyathanede yapılabilirler.

Biyopsiler alındıkları zaman histopatolojik inceleme için patoloji bölümüne gitmeden önce formalin içinde taşınmaları gerekir ilk önce formalin ile fikse edilirler. Takiben patoloji bölümünde ileri incelemeye olanak vermek için parafin bloklara da yerleştirilirler. Biyopsi materyalleri patoloji bölümünde belirli mikron aralıkları ile kesilerek incelemeye hazırlanırlar.

Biyopsi materyallerinin kuşkulu hastalık tanılarına spesifik olmak üzere birtakım boyalarla boyanmaları gerekebilir. Biyopsi materyallerini inceleyecek kişilerin patoloji uzmanı olmaları şarttır. Modern tıpta hastalıkların en iyi şekilde tedavi edilebilmeleri için biyopsi sayesinde tam tanının konulması ve tedavinin planlanması için mutlaka biyopsi tanısının beklenmesi gereklidir. Biyopsi sadece ileri cerrahi tedaviyi değil uygun ilaç tedavisini ve olası diğer tedavileri de belirleyecek anahtar tanı yöntemidir.

ÇEŞİTLİ ORGAN BİYOPSİLERİ
  • Barsak Biyopsileri: Barsak hastalıklarının tanılarının konulması ve tedavilerinin yapılması için endoskopi sırasında forceps denilen aletler yardımı ile barsaklardan veya barsak lümeni içindeki lezyonlarda örnek alınır.
  • Karaciğer Biyopsileri: Genellikle deriden ultrasonografi eşliğinde ve bir iğne yardımı ile yapılan biyopsilerdir. Siroz, hepatit veya karaciğer tümörlerinin tanısında kullanılır. Karaciğer biyopsileri başka ameliyatlar sırasında rastlantısal olarak görülen karaciğer lezyonlarında açık yöntemle ameliyatta da yapılabilir.
  • Böbrek Biyopsileri: Ultrasonografi eşliğinde iğne yardımı ile yapılır.
  • Deri Biyopsileri: Genellikle derideki herhangi bir kitle, tümör şüpheli lezyon, nevüslerin kesin tanısının konulmasında lezyonun tamamı veya bir kısmı çıkarılarak biyopsi alınır ve gelecek definitif patoloji sonucuna göre ileri tedavi planlanır.
  • Kemik İliği Biyopsileri: Kemik iliğine ait pekçok hastalıkta veya lenfatik sistem hastalıklarında kemik iliğinden biyopsi alma gerekebilir. Kalça kemikleri veya sternum kullanılabilir.
  • Meme Biyopsileri : Meme biyopsileri günümüzde en sık yapılan biyopsilerin başında gelmektedir. Memede karşımıza çıkan kitleler genellikle kötü huylu kitleler değildirler ancak ağrısız, kenarları düzensiz, hareketsiz ve çevre dokulara yapışık olan kitlelerin mutlaka bir doktor gözetiminde olması ve şüphe varsa biyopsi ile tanının konulması gerekir. Eğer palpe edilemeyen bir lezyon ise ultrasonografi, mammografi, manyetik rezonans gibi görüntüleme tekniklerinin kılavuzluğunda biyopsi yapılabilir. Meme kitleleri için en sık başvurulan biyopsi yöntemi iğne biyopsisidir. İğne biyopsileri hemen ameliyat öncesinde yapılarak ameliyat öncesi tanının konulmasını sağlar ve böylece ameliyatın şeklinin hasta ile birlikte değerlendirilebilmesi ve karar verilebilmesine yardımcı olur. Genellikle anestezi altında yapılması gerekmez. Eğer ince iğne biyopsisinin yeterli olmayacağını düşünüyor isek biyopsi kalın iğne biyopsisi veya tru-cut biyopsi dediğimiz biyopsi yöntemi ile yapılabilir. Genellikle lokal anestezi altında yapılır. Kitlenin boyutu, yerleşimi, hastanın verdiği anamnez veya aile öyküsü biyopsinin sonucunu etkileyebilir.

Kanser

Kelime anlamı olarak bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalmasıyla beliren kötü huylu tümöre ve urlara kanser denir. İnsan vücudunu oluşturan hücrelerin pek çok risk faktörü nedeniyle mutasyona uğrayarak kontrolsüz şekilde çoğalarak öncelikle içinde yaşadıkları dokulara hasar vermesiyle başlayan ve devamında diğer organlara yayılarak ölümcül boyuta kadar ilerleyen kanserin 100’den fazla türü vardır. En yaygın kanser türü meme kanseri iken halen en ölümcül kanser türü akciğer kanseridir. her kanser türünün belirtileri ve tedavi yöntemi bir birinden farklıdır. Günümüzde kullanıma giren yeni nesil ilaçlarla pek çok kanser türünde tedavi başarısı önemli oranda artmış durumdadır. Kanser (cancer) terimi, tıbbın babası olarak bilinen Yunan fizikçi Hippocrates (MÖ 460-370) tarafından oluşturulmuştur. Hippocrates carcinos ve carcinoma terimlerini ülser oluşturan ve ülser oluşturmayan tümörler için kullanmıştır.

NORMAL BİR HÜCRE NASIL KANSERE DÖNÜŞÜR?
Bütün kanser tipleri vücudun temel yaşam ünitesi olan hücrelerimizden gelişirler. Kanseri anlamak için normal hücrelerin nasıl kansere dönüştüğünü bilmek faydalı olacaktır.

Vücudumuzda tüm organlar hücrelerden oluşur. Hücreler vücudumuzun en küçük yapıtaşlarıdır ve ancak mikroskopla görülebilirler. Sağlıklı vücut hücreleri (kas ve sinir hücreleri hariç) bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ölen hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların (vücut içi ve dışındaki) onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar. Fakat bu yetenekleri de sınırlıdır. Sonsuz bölünemezler. Her hücrenin hayatı boyunca belli bir bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir hücre gerektiği yerde ve gerektiği kadar bölüneceğini bilir. Buna karşın kanser hücreleri, bu bilinci kaybeder, kontrolsüz bölünmeye baslar ve çoğalırlar. Kanser hücreleri birikerek tümörleri (kitleleri) oluştururlar, tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler ya da tahrip edebilirler.

Kadın ve erkeklerde görülen kanser türleri ve bunların yaygınlıkları önemli farklılıklar göstermektedir. Erkeklerde akciğer kanseri daha yaygın ve ölümcül iken kadınlarda meme kanseri çok yaygındır. Kadınlarda en sık görülen başlıca kanser türleri; meme kanseri, rahim ağzı kanseri, rahim kanseri, yumurtalık kanseri, troid, cilt, gırtlak, pankreas, mide, bağırsak, ve karaciğer kanseridir. Ancak meme kanseri tüm kanser türleri arasında görülme sıklığı açısından açık ara ile birincidir. Her sekiz kadından birisi hayatının bir evresinde meme kanserine yakalanmaktadır. Meme kanseri erken evrede teşhis edildiğinde tedavi başarısı %90’ların üstündedir. Bu denenle belirtileri basit ve belirgin olan meme kanserinin erken evrede teşhisi hayati değere sahiptir. Tüm kadınların başta meme kanserinin belirtileri olmak üzere en yaygın kanser türlerinin basit belirtilerini öğrenmeleri hayat kurtarıcı değerde olacaktır.

KADINLARDA SIK GÖRÜLEN BU KANSER TÜRLERİNİN GENEL BELİRTİLERİ İSE ŞU ŞEKİLDEDİR:

Şişlik, halsizlik, ani kilo kayıpları, memede görülen değişiklikler, adet dönemi dışında vajinal kanamalar, cilt değişiklikleri, dışkıda kan, lenflerde görülen şişlikler, yutma problemleri, diyet yapılmadığı halde ani kilo kayıpları, mide yanması, ağız içinde değişiklikler, yüksek ateş, halsizlik, öksürük, ağrı, terleme, depresyon ve karın ağrısıdır.

  1. Memede görülen değişiklikler: En çok memede görülen kitleler kanserin habercisi gibi bilinse de memedeki her kitle kanser olduğunuz anlamına gelmez. Ancak her ay düzenli olarak meme muayenenizi yapmanız erken teşhis ve tedavi için çok önemlidir. Meme bölgenizdeki cildinizde donuklaşma, meme başının içe dönmesi, meme başı akıntısı, kızarıklık ya da meme derinizde farklılık gördüğünüzde mutlaka hekiminize başvurun. Hekiminiz mamografi başta olmak üzere tetkikler isteyebilir.
  2. Şişkinlik: Yediklerinize dikkat ettiğiniz halde nedenini bilmediğiniz bir şişkinlik problemi yaşıyorsanız buna bir de kilo kaybı ve kanama eşlik ediyorsa mutlaka hekiminize başvurun. Sabit şişkinlik bazen yumurtalık, mide ya da yutak borusu kanseri anlamına gelebilir. Sorunun nedenini aramak için pelvik muayene, endoskopinin yanı sıra kan testleri ve ultrason muayenesi de yapılabilir.
  3. Adet dönemi arasında görülen kanamalar: Adet döneminde olmadığınız halde devam eden lekelenme şeklinde bir kanamanız söz konusuysa mutlaka kadın doğum uzmanınıza başvurun. Bu kanamanın birçok nedeni olabilir. Doktorunuz endometriyal kanser (rahim zarı kanseri) riskini ekarte etmek için sizden tetkikler isteyecektir. Menopoz dönemine girdiğiniz halde kanamanız varsa mutlaka gecikmeden hekiminize başvurun.
  4. Cilt değişiklikleri: Benlerinizde son dönemlerde boyut, şekil ve renk değişikliği gibi cilt kanserinin de belirtisi olan değişiklikler mutlaka göz ardı edilmeden hekime başvurulmasını gerektirir. Kapsamlı bir tetkik ve belki de biyopsi yaptırmanız gerekebilir.
  5. Dışkıda kan: Hemoroid ya da anal fissürden (anal çatlak) kaynaklanan kanamalar en fazla bir veya iki gün sürer. İki günden fazla süren bir kanama söz konusuysa mutlaka hekiminize başvurmanız gerekir. Çünkü kanlı dışkı hemoroidin yanı sıra kolon ve rektum kanserinin; kanlı idrar ise mesane ve böbrek kanserinin ilk belirtisi olabilir.
  6. Lenflerde görülen şişlikler: Lenf düğümleri vücudun etrafında küçük, fasulye şeklindeki bezelerdir. Vücutta görülen enfeksiyonlarda şişmeleri doğal kabul edilir. Ancak lösemi ve lenfoma gibi bazı kanser türleri de lenf bezlerinin şişmesine neden olabilir. Eğer yumru şeklinde ve bir ay veya daha fazla süredir var olan lenf şişliğiniz söz konusuysa mutlaka hekiminize başvurun.
  7. Yutkunma problemleri: Ara sıra görülen yutkunma problemleri için endişelenmenize gerek yoktur. Ancak kusma ya da kilo kaybının yanı sıra görülen bir yutkunma probleminiz varsa mutlaka hekiminize başvurun. Hekiminiz boğaz, yutak borusu veya mide kanseri varlığı olup olmadığını kontrol etmek için tetkikler isteyebilir.
  8. Diyet yapmadığınız halde kilo veriyorsanız: Diyet ve egzersiz alışkanlıklarınızda herhangi bir değişiklik yapmadığınız halde 5’ten fazla kilo kaybetmeye başladıysanız ve buna engel olamıyorsanız mutlaka hekiminize başvurun. Stres ve tiroid kilo vermenin önemli bir nedeni olsa da ani kilo kaybı pankreas, mide ve akciğer kanserlerinin de belirtisi olabilir. Doktorunuz bir CT taraması gibi, kan testleri ve görüntüleme testleri dahil testler isteyebilir.
  9. Mide yanması: Çok fazla yemek, alkol veya stres ciddi mide ekşimesine neden olabilir. Mide yanması ve ekşimesi problemi nedeniyle diyetinizi değiştirdiğiniz halde sıkıntılarınız devam ediyorsa mutlaka hekime başvurun. Mide yanması mide, boğaz ve yumurtalık kanserinin habercisi olabilir.
  10. Ağızda değişiklikler: Eğer sigara içiyorsanız, ağız içinde veya dudaklarda beyaz ya da parlak kırmızı lekeler görülmesi ağız kanserinin habercisi olabilir. Testler ve tedavi hakkında doktorunuza veya diş hekiminize danışın.
  11. Yüksek ateş: Bir türlü düşmeyen ve nedeni belli olmayan yüksek ateş lösemi ya da başka bir kan kanserinin habercisi olabilir. Bu nedenle düşmeyen ve sık yineleyen ateşiniz varsa mutlaka hekiminize başvurun.
  12. Yorgunluk: Hayat telaşı içindeki yorgunluğunuz dinlendiğiniz halde bir türlü geçmiyorsa; dışkıda kan, kilo kaybı gibi buna eşlik eden bulgular da söz konusuysa mutlaka hekiminize başvurun.
  13. Öksürük: Çoğu öksürükler 3 ila 4 hafta içinde kendi kendine biter. Eğer sigara içiyorsanız veya nefes darlığı probleminiz varsa bu süre daha da fazla olabilir. Öksürdüğünüzde kan geliyorsa ihmal etmeyin ve mutlaka hekiminize başvurun. Öksürük, özellikle kanlı öksürük akciğer kanserinin en sık görülen belirtisidir.
  14. Ağrı: Kanser ağrıya neden olmaz. Ama devam eden ağrı kemik, beyin ya da diğer kanserlerin habercisi olabilir. Bir ay veya daha uzun süren ve nedeni açıklanamayan ağrılarınız için mutlaka hekiminize başvurun.
  15. Karın ağrısı ve depresyon: Çok nadir olarak görülse de karın ağrısı ve depresyon; pankreas kanserinin bir arada görülen belirtileridir.
  16. Çamaşır değiştirecek kadar terleme: Tiroid bezinin fazla çalıştığı durumlarda olabildiği gibi lenfoma gibi hastalıkların da belirtisi olabilir. Bu nedenle mutlaka detaylı muayene için hekiminize başvurun.

KANSER NEDENLERİ
Kanserin sebebi henüz kesin olarak bilinmemektedir. Kanser hastalığı için iki grup risk faktörü vardır. Kanser için risk faktörleri yaşam şekillerine, yaşa, cinsiyete ve aile öykülerine bağlı olarak değişir. Bir başka risk grubu ise çevresel faktörlerdir.
  • Sigara alkol kullanımı
  • Uzun süre ve tehlikeli saatlerde güneş altında kalma
  • Aşırı dozda röntgen ışınına maruz kalma
  • Bazı kimyasal maddeler (katran, benzin, boya maddeleri, asbest v.b.)
  • Bazı virüsler
  • Hava kirliliği
  • Radyasyona maruz kalma
  • Kötü beslenme alışkanlığı

KANSERE NEDEN OLAN BEDENSEL ÖZELLİKLER
Aileden gelen (genetik) kansere yatkınlık: Meme kanseri, lösemiler, bazı çocukluk çağı tümörleri gibi.
Hormonal nedenler: Meme, prostat, karaciğer, testis, kalınbağırsak kanseri ve bazı yumurtalık tümörleri gibi.

KANSERE NEDEN OLAN ÇEVRESEL ETMENLER
  • Güneş ışığı: Deri kanserleri
  • Radyasyon: Lösemiler, akciğer, boğaz-yutak, yemek borusu, mide bağırsak, deri, tiroit kanserleri ile yumuşak doku tümörleri
  • Isı: Deri, yumuşak doku, yemek borusu ve yutak kanserleri
  • Mekanik darbeler: Kemik ve yumuşak doku tümörleri

KANSERE NEDEN OLAN ENDÜSTRİYEL KİMYASAL MADDELER
  • Alüminyum ürünleri: Akciğer, idrar kesesi, yemek borusu, mide kanserleri
  • Ayakkabı sanayisinde kullanılan maddeler: Lösemi, sinüs tümörleri, idrar kesesi ve sindirim yolları kanserleri
  • Kömür dumanları: Deri, Akciğer ve idrar kesesi kanserleri
  • Kok kömürü ürünleri: Deri, akciğer ve böbrek
  • Demir tozları: Solunum yolları, lösemi, sindirim, cinsel organlar ve boşaltım organları
  • Boyalar: Akciğer, yemek borusu, mide, idrar kesesi
  • Lastik endüstrisi: İdrar kesesi, lösemi, lenfoma, akciğer, böbrek yolları, sindirim yolları, deri, karaciğer, gırtlak, beyin
  • Mobilyacılıkta kullanılan maddeler: Gırtlak ve sinüs kanserleri
   İlaçlar:
  • Ağrı kesiciler: Böbrek ve idrar yolları
  • Östrojen: Meme, döl yatağı ve testis
  • Doğum kontrol hapları: Karaciğer, döl yatağı
  • Bazı kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar: Lösemi, idrar kesesi

KANSERE NEDEN OLAN BESİNLER
  • Yağlı yiyecekler: Meme, kalın bağırsak
  • Bazı küfler (alfatoksinler): Kalın bağırsak
  • Yanmış yağlar: Meme, kalınbağırsak
  • Kırmızı etten zengin diyetler: Kalınbağırsak
  • İyottan fakir diyet: Tiroid bezi

Pap Smear

Pap smear ya da kısaca smear testi, serviks (rahim ağzı) kanseri taramasında kullanılan, henüz oluşum aşamasındaki kanseröz lezyonların teşhisini sağlayabildiği için, tedavinin başarılı bir şekilde sonuçlanmasına büyük katkı bir araçtır.

KİMLER VE NE SIKLIKTA PAP SMEAR TARAMA TESTİ YAPTIRMALIDIR?
Cinsel yönden aktif ya da 18 yaşın üstündeki kadınlarda yılda 1 kez Pap smear testi yapılmalıdır. Eğer yeni bir yöntem olan likid bazlı sitoloji yöntemi kullanılıyorsa bu sayı her 2 yılda bire çıkabilir. Yeni bir yöntem olan likid bazlı sitoloji yönteminin kanser öncesi hücrelerin saptanmasında daha başarılı olduğu gösterilmiş olsa da bu yöntem daha pahalıdır. Likid bazlı sitoloji yöntemi ile alınan örneklere daha sonra anlatılacak olan HPV DNA testi de uygulanabilir. Otuz yaşın üstünde üst üste 3 normal Pap testi olması, serviksin kanserle ilişkisiz bir nedenle cerrahi olarak çıkarılmış olması, 70 yaşın üstünde son 10 yılda en az 3 normal Pap testi olması durumlarında düzenli Pap smear testi yaptırmaya gerek olmayabilir. Yine de Pap testinin hangi aralıklarla yapılacağma karar verirken en iyisi doktorla görüşmek ve kişisel risk faktörlerini göz önünde bulundurmaktır. Bazı kadınlarda (Öm: HIV pozitifliği ya da geçmişte pozitif Pap testi olması) daha sık aralıklarla Pap testi yapılması gerekir.

PAP SMEAR TARAMA TESTİ NASIL YAPILIR?
Pap testi basit ve genellikle ağrısızdır. Bu test için en iyi zaman son adet tarihinden 10-20 gün sonrasıdır. Adet döneminde yapılmamalıdır. Jinekolog spekulum kullanarak vajinayı genişletir ve vajinanın üst kısmı ile serviksi inceler. Küçük, yumuşak bir fırça yardımı ile serviks ve vajinadan hücre toplanır ve mikroskop altında incelenmek üzere patoloji laboratuarına gönderilir. Bu hücre örneklerinin laboratuarda test edilmesi için 2 seçenek vardır. Örnek doğrudan lama yayılabilir ve ardından laboratuara gönderilir. Bu metod uzun yıllardan beri kullanılmasına ve nispeten ucuz olmasına rağmen, bazen değerlendirmeyi kısıtlayabilen sorunlarla karşılaşılmaktadır. Yeni bir metod ise likid bazlı sitoloji adı verilen ve daha pahalı olmakla birlikte geleneksel Pap teşrindeki kısıtlılıkları ortadan kaldıran ve HPV’ye bağlı değişikliklerin tanısında doğruluk oranı daha yüksek olan bir testtir.

Pap testi servikal kanseri ya da kanser olmadan önceki aşamaları yakalamaya yardım eder. Testin pozitif olması bir başka deyişle anormal hücreler içermesi durumunda doktor HPV testi ve/veya kolposkopi önerebilir. Bu test anormal hücrelerde yüksek riskli HPV olup olmadığını araştırır ve böylece hangi kadınlarda servikal kanser gelişim riski olduğu bilinebilir. HPV testi Pap smearden sonraki bir takip testi olarak ya da Pap smear ile aynı zamanda kullanılabilir.

PAP TESTİ SONUÇLARI NASIL RAPORLANIR?
Pap testi sonuçlarım raporlamada en sık kullanılan sistem Bethesda Sistemi’dir. Bu sistem en son olarak 2001’de gözden geçirilmiştir. Genel kategoriler şunlardır:
  • İntraepitelyal lezyon ya da kanser yönünden negatif: Bu kategori kanser, kanser öncesi değişiklikler ya da diğer anormalliklerin bulunmadığım gösterilir.
  • Epitelyal hücre anormalikleri: Bu kategori serviks dokularında kanser ya da kanser öncesi değişiklikleri yansıtan anormallikler bulunduğunu gösterir.
  • Diğer kanser türleri: Oldukça nadir görülen bazı kanserleri kapsar.
Bilinmelidir ki. “kanser ya da kanser öncesi lezyon yok” şeklinde rapor edilen Pap smear sonuçları, hastada gerçekte de bu değişikliklerin olmadığı anlamına gelmeyebilir. Biyolojik her türlü testte olduğu gibi Pap testinde de yanlış negatiflik oranları söz konusudur. Bu nedenle Pap testinin düzenli yapılması bu yanlış negatifliklerin kötü sonuçlara neden olmadan telafisini sağlayabilir.

PAP SMEAR SONUCU ANORMAL OLDUĞUNDA YAPILABİLECEK DAHA İLERİ TESTLER NELERDİR?
Pap smear testi tanısal olmaktan ziyade bir tarama testi olduğundan, anormal sonuç varlığında kolposkopi, biyopsi ve serviks kürtajı gibi daha ileri testler gerekecektir. Kolposkopi, spekulum kullanarak vajinanm genişletilmesi ve vajinanın üst kısmı ile serviksin incelenmesi sırasında, serviksin bir mikroskop yardımıyla daha ayrıntılı incelenmesi yöntemidir. Kolposkopi ve biyopsi anormal Pap smear sonucundan hemen sonraki basamak olarak olarak uygulanabileceği gibi araya HPV testi de girebilir. Kolposkopik inceleme sırasında servikste anormal alanlar varsa biyopsi de alınabilir. Alınan biyopsi de mikroskop altında patolog tarafından incelenilir.
Biyopsi sonuçları nasıl raporlanır?
Biyopsi sonuçlarını raporlarkan kullanılan terimler Pap testindekilerden bir miktar farklılık gösterir. Bethesda Sistemi’ndeki SİL yerine, biyopside CİN terminolojisi kullanılır.

ANORMAL PAP TESTİ SONUÇLARI OLAN HASTALAR SERVİKS KANSERİ GELİŞİMİNDEN KORUNMAK İÇİN NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Kolposkopi sırasmda görülen şüpheli alan dondurularak ya da lazer gibi çeşitli teknikler kullanılarak çıkartılır. Bu tedaviler kanser öncesi değişikliklerin yok edilmesinde ve kanserin önlenmesinde hemen her zaman etkilidir. Yine de anormal değişikliklerin tekrarlayıp tekrarlamadığının takibi için kontroller gerekmektedir.

HPV DNA TESTİ NEDİR?
Serviks kanseri gelişiminde en önemli risk faktörü olan HPV varlığı ya da yokluğu hastaların servikal hücrelerindeki DNA parçacıklarının analizi ile mümkündür. Bu yöntemle kansere en olasılıkla neden olan (yüksek riskli) HPV tiplerini araştırır. Pap testindekine benzer biçimde alınan örnekle yapılabilir.

GENİTAL HPV TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
Cinsel siğil yapan HPV tipleri için bazı tedavi metodları mevcuttur ancak bu tedaviler rahim ağzı kanseri yapan HPV tipleri için başarılı olmamaktadır. Ancak birçok HPV enfeksiyonu 2 yıllık sure içinde kendiliğinden temizlenmektedir.

HPV GEBELİĞİME ZARAR VERİR Mİ?
Rahim ağzı kanserine yol açan HPV tiplerinin gebelik üzerine bir etkileri bilinmemektedir. HPV hastasıysanız normal gebelik takibinizi değiştirme ihtiyacı yoktur.

HPV AŞISI NEDİR? YAN ETKİLERİ VAR MI?
Servikal kanserden korunmada hızlı gelişmeler söz konusudur. Bu gelişmeler kısmen serviks kanserinin HPV enfeksiyonu nedeniyle oluştuğunun bulunmasına bağlıdır. Çok sayıdaki HPV tiplerinden yaklaşık 15’inin kansere neden olduğu bilinmekte olup bu tipler hemen tüm serviks kanseri ve prekanseröz lezyonlardan sorumludur. Serviks kanseriyle ilişkili en sık HPV tipleri 16 ve 18’dir. Aşılar kadınları HPV enfeksiyonundan korumak için geliştirilmiştir. Yeni HPV aşılan sağlıklı kız ve kadınlarda en tehlikeli HPV tipleri olan 16 ve 18’e karşı bağışıklık yanıtının gelişmesine yardımcı olmaktadır. Bugün için en sık hastalık oluşturan yüksek ve düşük riskli HPV tiplerine karşı korunma sağlayan Gardasil ve sadece yüksek riskli HPV tiplerine karşı korunma sağlayan Cervarix isimli 2 ilaç bulunmaktadır. Aşının en yüksek düzeyde etkili olması henüz cinsel ilişkiye başlamamış kişilere uygulanması sayesinde olur. Bu nedenle ABD’de Haziran 2006’da 11-12 ya da en erken 9 yaşındaki kızlarda rutin Gardasil kullanımı onaylanmıştır. Ayrıca. 13-26 yaşları arasındaki kadınlara da önerilmektedir. Bu aşılar HPV tipleri tarafından oluşturulan prekanseröz lezyonlara karşı da korunma sağlamaktadır. Bu aşı sadece HPV Pap testinde anormal değişilikler gelişmeden önce enfeksiyondan korunmada kullanılabilir, varolan enfeksiyonu tedavi etmede kullanılamaz. Aşının yararları daha önceden HPV’ye maruz kalmış kadınlarda sağlıklılara oranla zayıftır. Aşılanma için en iyi zamanın cinsel ilişkinin başlamadan olması da bu sebeptendir. Yine de aşının kanser oluşturan tüm HPV tiplerine karşı korunma sağlamadığı bilinmeli, bu nedenle düzenli Pap testlerinin aşılanmış kişilerde de gerekli olduğu unutulmamalıdır.

HPV (Human Papilomavirus Enfeksiyonu)

HPV (Human papilomavirus enfeksiyonu) virüsü, daha çok cinsel yolla bulaşan ve kadınlarda genital siğil, rahim ağzı ve vajina kanserine yol açabilen; 100’den fazla tipi tipi bulunan bir virüstür. Vücudun değişik yerlerinde siğil (kondilom), hücre çoğalması ve kansere neden olabilir. HPV vücuda alındıktan sonraki 2-3 ay içinde siğil oluşumuna yol açar. Siğiller en sık genital bölgede görülür ama vücudun her yerinde çıkabilir. HPV’nin %80-90’ı vücudun savunma hücreleri tarafından yok edilir. HPV vürüsünün kanser oluşturma süreci 10-15 yıldır. Ağız kanserlerinin % 99’unda HPV pozitiftir. HPV virüsü, erkeklerde de penis, skrotum ve anorektal kanserlerin nedenleri arasında sayılıyor. Oldukça yaygın görülen HPV vürüsü kolay bulaşır ve önemli sağlık sorunlarına neden olabilir. 100’e yakın türü bulunan virüsün en yaygın tiplerine karşı günümüzde aşılama yapılabilmektedir. Piyasada bulunan iki ayrı HPV aşısı özellikle kansere neden olan yaygın vürüs tiplerinden korumaktadır.

Human Papilloma Virüs yani HPV ile serviks kanseri arasındaki ilişkinin sigara ile akciğer kanseri arasındaki ilişkiden daha güçlüdür. HPV enfeksiyonu geçiren kadınların rahim ağzı kanserine yakalanma riski yaklaşık 200 kat artmaktadır. HPV hem kadın hem de erkekte genital bölge kanserlerine yol açabilir aynı zamanda HPV baş- boyun kanserlerinin de gelişmesinde etkilidir. Virüsün, erkeklerde penis ve skrotum kanserlerinden de sorumlu olabileceğini düşünülmektedir.

  • Human papilomavirus enfeksiyonu (HPV) vakaların çoğunda kendiliğinden kesin belirleyici olur.
  • Daha önceden bir HPV enfeksiyonu olmaksızın rahim ağzı kanseri oluşmaz. Kanser tümör oluşmadan önceki aşamalar sırasında gelişir.
  • HPV’nin neden olduğu, tümörün oluşmasından önceki daha güçlü değişikliklerin tedavi edilmesi gerekir, (kendiliğinden şifa üretme eğilimi)

HPV AŞISININ ERKEKLERDE DE İŞE YARADIĞI GÖSTERİLDİ!

HPV NASIL BULAŞIR?
Bulaşmaya neden olan ajan 100’den fazla türü olan human papillomavirus (HPV)’dir. Bulaşma tarihini belirlemek mümkün değildir. Cilde temas yolu ile bulaşır, virüsün ana bulaşma yolu cinsel ilişkidir. Enfekte bir kişinin penis, skrotum (erkek yumurtalık torbası), vajina veya dış genital bölgesi ile temas sonucu bulaşır. Oral yolla enfekte bir genital bölgeye temas edilmesi halinde de bulaşma olur. Prezervatif kullanmak bulaşmayı her zaman önlemez çünkü virüs prezervatifle kaplı olmayan bir genital alandan da bulaşabilir. Enfeksiyon genellikle çıplak gözün göremediği hücresel değişiklikler olarak ortaya çıkar. Bunlar kadınlarda rahim kanseri teşhis testi ile saptanabilir. Bazen enfeksiyon kendisini klasik karnabahar görünümlü siğillerle (kondiloma akuminata) belli eder. Çoğu durumda enfeksiyon gelir ve hiç fark edilmeden oluşur.

HPV AŞILARI SERVİKS KANSERİNDE ETKİN VE KORUYUCU

HPV BELİRTİLERİ
  • HPV-enfeksiyonu hemen her zaman belirtisizdir ve kondilomata(Genital siğil) genellikle kaza eseri saptanır.
  • Vulva, anüs ve sünnet derisi bölgelerinde yoğun pruritus(Kaşıntı) ve ülserasyonlar(Doku hasarı) nadiren oluşabilir. Bunlara genellikle ikincil enfeksiyonlar neden olur.
  • Üretral siğiller idrar çıkarırken ve idrarda kan bulunduğunda yanma yapar.
  • Belirtilerin bazıları (Kandida, herpes, klamidya gibi) diğer eşzamanlı enfeksiyonlardan kaynaklanır.

HPV’NİN TEŞHİSİ
  • Klasik dışarıya doğru gelişen siğiller genellikle çıplak göz tarafından kolaylıkla saptanır. Kadınlarda HPV-enfeksiyonu genellikle rahim kanseri teşhis testi ile saptanır.
  • Asetik asit uygulanması (%3–5) her iki cinsiyette de yassı lezyonları soluk plaklar olarak (asetobeyazlatma) görülür hale getirilir.
  • Genç erkeklerin aşağı yukarı %30-40’ında penis başının etrafında papüller vardır; bunlar HPV ile ilintili değildir.

HPV'DEN KORUNMAK İÇİN NE YAPILMALI?
Çok eşlilik HPV bulaşması için en önemli risk faktörüdür. Çok eşlilikten kaçınmak korunmada önemli bir etkendir. Çok eşli olunmasa bile eşlerden birinin daha önce HPV ile karşılaşması da HPV bulaşmasına yol açabilir. % 100 önlemese de prezervatif kullanmak bulaşmayı belirgin olarak azaltır. HPV korunmasında bir diğer yöntem de aşıdır. Aşılardan biri sadece kanser yapan tiplere (tip, 16 ve 18 ), diğeri ise hem kanser yapan tiplere hem de en çok siğil yaptığı bilinen tiplere (tip 6 ve 11) karşı antijen içermektedir. HPV aşışı profilaktik yani korunma amaçlı kullanılıyor, tedavi edici özelliği bulunmuyor.

HPV ENFEKSİYON TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Podofilotoksin, Imiquimod kremi, Eksizyon yoluyla çıkarma, Kriyoterapi, Elektrokoagulasyon, Lazerle buharlaştırma.

DİĞER HPV ENFEKSİYONLARININ TEDAVİSİ
  • Tedavi kolposkopi (vulvoskopi/peniskopi) ve histolojik bulgular tarafından belirlenir. HPV değişiklikleri tümör oluşumundan önceki lezyonlar görülmezse tedavi edilmezler, çünkü bu aşamada spontan tedavi kuvvetle olasıdır. Aynı nedenle, tümör oluşumundan önceki hafif lezyonlar 30 yaşın altındaki hastalarda tedavi edilmez.
  • Rahim ağzı lezyonları yaygınlıkları ve şiddetlerine göre kolposkopi ile ya bir elektrik spiral (loop) ya da lazerle (konizasyon) çıkarılmak suretiyle tedavi edilirler.
  • Vajinal lezyonlar kolposkopi ile bağlantılı olarak lazerle tedavi edilirler. (CO2)
  • Vulva, perineal ya da anal bölgelerdeki sorunlu yassı HPV-lezyonları (kaşınma, yanma, ülserasyonlar da kolposkop kullanarak CO22-lazer ile tedavi edilirler.

HPV AŞISI KORUNMADA NE KADAR ETKİLİ?
HPV aşışı, profilaktik olduğu için virüs ile karşılaşılmadan ve cinsel aktivite başlamadan önce yapılması önerilmektedir. 11-28 yaş arası cinsel aktivitesi başlamamış kız çocuklarına 3 doz (0, 2 ve 6. aylarda) yapılması uygundur.

HPV VİRÜSÜ NEDİR, NASIL BULAŞIR? RAHİM AĞZI KANSERİNİN TANI VE TEDAVİSİ

Bazı ülkelerde erkek çocukların da aşılanması önerilir fakat bu tartışmalı bir konudur.

  • Günümüzde HPV enfeksiyonlarının engellenmesi konusunda klinik kullanımda olan iki aşı vardır. Aşı terapötik değildir, bir başka deyişle hücresel ya da doku değişikliklerini tedavi etmez, ve zaten hastalığı kapmış olanları korumaz.
  • Her iki aşı da (yüksek riskli HPV tiplerinin %70’ini oluşturan) HPV tip 16 ve 18’e, ve diğeri de ayrıca düşük risk tip 6 ve 11’e yöneliktir.
  • Aşılar bu alt türlere ve onların daha önce HPV enfeksiyonu tarihçesi olmayan genç kadınlarda neden olacağı rahim ağzı değişikliklerine karşı iyi koruma sağlar.
  • Aşı uygulamaları (0, 1-2 ve 6ncı ayda) üç enjeksiyonu kapsar.
  • Aşıların koruyucu etkilerinin en az 7 yıl sürdüğü görülmektedir.
  • Aşıların etkilerinin değerlendirilmesinde teşhis edilmiş bir human papilloma virüsü enfeksiyonu geçirmiş kadınlar da hesaba katıldığında tümör oluşumundan önce meydana gelen lezyonlara karşı koruyucu bir etki ya saptanmamıştır ya da çok daha azdır. HPV tip 16 ve 18’e bağlanan orta ya da yüksek dereceli habaset oluşumu öncesi lezyonların (CIN2+) görülme sıklığı bütün aşılanmış kişilerde sadece yaklaşık %40 azalmıştır.
  • Aşıların etkilerinin değerlendirilmesinde teşhis edilmiş bir human papilloma virüsü enfeksiyonu geçirmiş kadınlar da hesaba katıldığında tümör oluşumundan önce meydana gelen lezyonlara karşı koruyucu bir etki ya saptanmamıştır ya da çok daha azdır. HPV tip 16 ve 18’e bağlanan orta ya da yüksek dereceli habaset oluşumu öncesi lezyonların (CIN2+) görülme sıklığı bütün aşılanmış kişilerde sadece yaklaşık %40 azalmıştır.
  • Halen, aşıların kanseri önleyeceğine dair kanıt yoktur. Kanser ve öncüllerinin olası gelişiminin önünü kesmek için HPV’yi engelleyecek aşının çocuklara tercihan 9-12 yaşlarında, HPV’ye maruz kalmadan, yani cinsel faaliyet başlamadan, önce verilmesi gerekir.
  • Araştırmaya göre, kadınların yarıdan fazlası ilk cinsel temastan 2-3 yıl sonra HPV enfeksiyonuna yakalanmıştır.
  • Halen, erkek çocuklarının ve erişkin erkeklerin aşılanmasının etkili olduğuna dair araştırma kanıtı yoktur.
  • Aşının yararları, aşılanmış kişilerin rahim ağzı kanserinin görülme sıklığının arttığı 20-30 yıl sonraki yaşlara ulaşmasından önce görülemeyecektir.
  • Aşılanma, rahim ağzı taraması gereğini azaltmamaktadır.

HPV BAŞ VE BOYUN KANSERİNE NASIL YOL AÇAR?
Virüsün baş boyun bölgesine oro-genital temasla yani oral seks ile bulaştığı düşünülmektedir. Ağız kanserlerinin % 25’inin, boğaz kanserlerinin ise % 35’inin HPV ile bağlantılı olabileceği belirtilmektedir. Baş ve boyun kanserleri, genellikle geç aşamada belirti verir.

BAŞ-BOYUN KANSERLERİNİN ERKEN TANISI İÇİN NE YAPILMALI?
Ses telleri üzerinde gelişen kanserler ses kısıklığına neden olmaları nedeniyle erken tespit edilebilir. Aksine, ses telleri üstünde veya altında yerleşen kanserler sıklıkla geç evrede saptanır. Bu nedenle aşağıdaki şikayetler görüldüğünde erken teşhis için harekete geçilmesinde fayda vardır:
  • Uzun süre devam eden boğaz hassasiyeti,
  • Kalıcı kulak ağrısı,
  • Geçmeyen öksürük,
  • Nefes almada güçlük veya ağrı,
  • Yutma güçlüğü veya ağrı,
  • Kilo kaybı,
  • 2 haftadan daha uzun süren ses kısıklığı veya değişiklikleri,
  • Boyunda kitle veya şişlik durumlarında

Meme Kanseri Belirtileri ve Tedavi Kılavuzu

Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser hastalığıdır. Çoğu kadın meme kanserine yakalandığını öğrendiğinde şoka uğrar. Ama meme kanserinin tedavisinde her gün önemli gelişmeler olmakta, ve günümüzde meme kanserine yakalanan bir çok kadın tam şifa ile tedavi edilebilmektedir. Meme kanserinin tam şifa ile tedavi edilebilme olasılığı, tümörün büyüklüğüne, ve hastalığın yayılıp yayılmadığına da bağlıdır.

Meme kanseri ne kadar erken teşhis edilirse tam şifa ile tedavi edilebilme şansı da o kadar yüksektir.

  • Memede ele gelen bir sertlik veya kitle
  • Meme ucunda ekzema ya da yara
  • Memede iltihap
  • Meme ucunda berrak yada kanlı akıntı
  • Meme ucunda içeriye doğru çöküntü
Yıllık mamografi konrollerini yaptıran kadınlarda yukarda sayılan meme kanseri belirtileri oluşmadan meme kanseri teşhisi koyulabilmektedir. Meme kanseri belirtilerin oluşması için kanserin başlangıcından itibaren orlama minimum 3-5 sene geçmesi gerekmektedir. Erken teşhis ile kazanılan bu zaman sayesinde tedavi başarısı %90-99 oranlarındadır. Bu sayede hastaya yapılan cerrahi tedavi minimuma indiği gibi kemoterapi tedavisi de genelde gerekmemektedir.

MEME KANSERİNİN NEDENLERİ
Meme kanseri özellikle 50 yaşın üzerindeki kadınlarda görülür. Meme kanserine yakalanma riskini arttıran farklı sebepler mevcuttur:
  • Erken yaşta adet görmek
  • Menapoza geç girmek
  • Hiç çocuk doğurmamak
  • İlk çocuğunu 35 yaşından sonra doğurmak
  • Menapoz döneminden sonra şişmanlık
  • Menapoz döneminde hormon tedavisi
  • Alkol
  • Daha önce bir memesinde kanser olan kadınların diğer memesinde kanser gelişme riski yüksektir.

KALITSAL MEME KANSERİ NEDİR?
Baba ya da anne tarafınızdan meme kanserine yakalanan fazla sayıda kadın varsa, kalıtsal meme kanseri söz konusu olabilir. Özellikle bu kadınlar 40 yaşını doldurmadan meme kanserine yakalanmışlarsa kalıtsal meme kanserinden söz edilebilir.

MEME KANSERİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?
  • Memede ele gelen bir sertlik veya kitle
  • Meme ucunda ekzema ya da yara
  • Memede iltihap
  • Meme ucunda berrak yada kanlı akıntı
  • Meme ucunda içeriye doğru çöküntü

MEME KANSERİ TEDAVİSİNDE HANGİ SEÇENEKLER MEVCUTTUR?
Meme kanserine yakalanan kadınlar ameliyat edilir. Ameliyat esnasında kitle/tümör yada memenin tamamı alınır. Ameliyattan sonra çoğu hasta ışın tedavisi (radioterapi), ilaçla tedavi (kemoterapi) yada hormon tedavisi (anti hormonel) ile tedavi görür. Ameliyat sonrası tamamlayıcı/ek tedavi, hastalığın tekrar ortaya çıkma riskini azaltır.

MEME KORUYUCU AMELİYAT (LUMPEKTOMİ)
Meme koruyucu ameliyatlarda tümör ve tümörün etrafındaki meme dokusunun bir kısmı alınır. Yani memenin tümü alınmaz. Hastanede yatış süreniz genel olarak 2 ile 7 gün arasında değişir. Ameliyat sonrasında memenin görünümü değişebilir. Ameliyatı takip eden günlerde meme sert ve şişkin hissedilir. Meme ucunda biraz akıntı da olabilir. Bu yan etkiler zamanla ortadan kalkar. Meme koruyucu ameliyattan sonra, tamamlayıcı tedavi olarak memenin kendisine ışın tedavisi uygulanır ve bu şekilde geride kalmış olabilecek olası kanser hücreleri öldürülür.

MEMENİN TAMAMEN ALINMASI (MASTEKTOMİ)
Bu ameliyatlarda memenin tamamı alınır. Hastanede yatış süreniz genel olarak 2 ile 5 gün arasında değişir. Bu ameliyattan sonra ışın tedavisi, sadece hastalık koltuk altına yayıldıysa uygulanır.

EĞER KANSER KOLTUK ALTINA YAYILDI İSE
Meme kanseri yayılmış ise, bu öncelikle koltuk altından başlar. Burada kanser hücrelerinin yerleşebileceği lenf bezleri bulunur. Bu sebeple lenf bezleri muayene edilir. Doktorlar önce, kanser hücresi içerip içermediğini görmek için, bir lenf bezini (sentinel node) alırlar. Bu işleme sentinel lenf bezi biyopsisi denir. Eğer bu lenf bezi kanser hücresi içeriyorsa, koltuk altındaki bütün lenf bezleri alınır. Eğer kanser hücresi yoksa diğer lenf bezleri alınmaz. Bu işlemin tamamı ameliyat esnasında gerçekleşir. Doktorlar hem meme koruyucu ameliyatlardan sonra, ve hem de bütün memenin alındığı ameliyatlardan sonra lenf bezlerini alırlar.

MEME KANSERİNDE IŞIN TEDAVİSİ
Hastalık lenf bezlerine yayıldı ise, kanser hücrelerini yok etmek için ışın tedavisi görürsünüz. 5-6 hafta boyunca haftada 5 gün size ışın tedavisi verilir. Her tedavi seansı birkaç dakika sürer ve siz hiçbir şey hissetmezsiniz.

IŞIN TEDAVİSİNDEN SONRA MEYDANA GELEN YAN ETKİLER NELERDİR?
Işın tedavisi ciltte kızarıklık yapabilir, ve yaralar da ortaya çıkabilir. Işın tedavisi memenin daha sert hissedilmesine sebep olabilir. Tedavi sırasında ışınlar akciğerin bir kısmına çarptığı için bu bazı kadınlarda kuru öksürüğe yol açabilir. Işın tedavisi ve ameliyat omuz hareketliliğinde de problemler yaratabilir.

KOLUN ŞİŞMESİ (LENFÖDEM)
Koltuk altına uygulanan ameliyat ve ışın tedavisi, ameliyat edildiğiniz taraftaki kolda sıvı toplanmasına sebep olabilir. Buna lenfödem denir. Bu kronik (kalıcı) bir durumdur, ama masaj v.b yöntemlerle hafifletilebilir.

MEME KANSERİNDE İLAÇ İLE TEDAVİ
Meme kanseri hastaları iki gruba ayrılır:
  • Hastalığın tekrarlama riski düşük olan kadınlar
  • Hastalığın tekrarlama riski yüksek olan kadınlar
Bu iki grup hasta, ameliyat sonrasında farklı tedaviler görürler. Düşük risk grubundaki kadınlar ameliyat sonrası tedavi görmezler. Yüksek risk grubundaki kadınlar farklı türlerde ilaçlar alırlar. Bu ilaçlar aşağıda belirtilmiştir. Yaş faktörü bu tedavide rol oynar. 35 yaşın altındaki daha genç kadınlar her zaman ameliyat sonrası tedavi görürler. 60 yaşın altındaki kadınlar 60 yaşın üzerindeki kadınlardan farklı bir ameliyat sonrası tedavi görürler. Yan etkiler kişiden kişiye değişir. Tedavi esnasında oluşabilecek, 4 yan etkiler herkeste aynı değildir. Bazı yan etkiler ilaç ile hafifletilebilir ya da tedavi edilebilir.

MEME KANSERİ VE KEMOTERAPİ TEDAVİSİ
Kemoterapi, kanser hücrelerinin ilaç ile tahrip edilmesidir. Kemoterapi serum şeklinde damar yolu ile (drop) verilir. Yani ilaç vücudunuza kan damarları yolu ile verilir. Yaklaşık 6 ay boyunca her 3 haftada bir kemoterapi uygulanır, ve tedavi esnasında hastaneye yatırılmanız gerekli değildir.

KEMOTERAPİNİN YAN ETKİLERİ NELERDİR?
Kemoterapi hem kanser hücrelerini, hem de normal vücut hücrelerinden bazılarını etkiler. Kemoterapi ilk günlerde mide bulantısı, kusma ve ishal yapar. Ağız ve gözleri döşeyen zar tabakasında (mukozada) tahriş görülebilir ve tedaviden sonraki 1-2 haftalık süre içerisinde mikroplar vücudunuzda daha kolay hastalık oluşmasına (enfeksiyona) yol açabilir. Kemoterapi adet kanamalarını durdurup, eğer menapoz dönemine girmediyseniz, sizi adetten kesebilir. Pek çok kadında tedavi esnasında saç dökülmesi görülür. Ve pek çok kadın saç dökülmesinden rahatsız olur. Ama tedavi tamamlandıktan sonra saçlarınız yeniden uzar.

MEME KANSERİNDE HORMON TEDAVİSİ
Çoğu kadında kadın cinsiyet hormonu östrojen, kanser tümörünün büyümesine neden olur. Bu sebeple hormon tedavisi (anti-hormon behandling) uygulanır, genellikle ilk önce 2,5 yıl boyunca tamoxifen ve sonra 2,5 yıl Femar, Ameridex yada Aromasin adlı ilaçlar verilir. Bu tedavi esnasında, diğer tedavi yöntemlerine göre az olmakla beraber, terleme, baş dönmesi, vajinada kaşıntı, mukozalarda kuruluk ve belki de az saç dökülmesi v.s gibi yan etkiler görülür. Hormon tedavisi haplarla gerçekleştirilir.

MEME KANSERİNDE DİĞER İLAÇLARLA TEDAVİ (HERCEPTİN)
Belirli bir kanser tümörüne yakalanan kadınlar 12 ay boyunca Herceptin adlı ilacı alırlar. Bu ilaç hastalığın tekrar ortaya çıkma riskini azaltır. Herceptin damar yolu ile yani serum şeklinde verilir.

EĞER MEME KANSERİ YAYILDI İSE
Eğer meme kanseri vücudun başka yerlerine yayıldı ise, hastalık tedavi edilebilir, ama tam şifa ile iyileştirilemez. Kemoterapi, belirtileri hafifletmek ve yaşam süresini uzatmak için uygulanır. Yan etkiler kişiden kişiye değişir. Tedavi sırasında herkeste aynı yan etkiler görülmez. Bazı yan etkiler ilaçla tedavi edilebilir.

HASTANE DIŞINDA MEME KANSERİ TEDAVİSİ
Kanser hastalarının çoğu hastanede aldıkları tedavinin haricinde başka tedavilere de başvururlar, örneğin destekleyici beslenme. Bu tedavilerden bazıları, hastanede gördüğünüz tedaviyi ters etkileyebilir . Bu sebeple, doktorların size uyguladığı tedavinin haricinde ya da onun yerine başka bir tedaviye başlamayı veya yurtdışında tedavi olmayı düşünüyorsanız doktorunuz ile konuşmalısınız.
Sigara ve meme kanseri ilişkisi
Sigara içiyorsanız, sigarayı bırakmanız iyi bir fikir olabilir. Sigara içiyorsanız, ameliyattan sonra yaraların iyileşmesi daha zordur. Sigara içiyorsanız, ışın tedavisi daha az etki gösterir. Tütün kullanımını azaltmanın bir faydası olmaz. En faydalı olanı sigarayı tamamen bırakmaktır.

MEME KANSERİ TEDAVİSİ TAMAMLANDIKTAN SONRA NE OLUR?
Tedaviden sonra kendinizi takatsiz ve yorgun hissetmeniz tamamen normaldir. Fiziksel hareketlilik ve egzersizler, bazı hastalar için yorgunluğa faydalı olabilir ve hastaların düşüncelerini hastalıktan uzaklaştırabilir. Hareket etmek ve fiziksel olarak aktif olmak önemlidir örneğin yürüyüş yapmak gibi. Meme kanserine yakalanan bazı kadınlarda kilo artışı olur. Doktorunuzla besinleriniz hakkında konuşun. Bazı hastalar ömür boyu bazı yan etkiler ile yaşamayı kabullenmek zorunda kalabilirler. Bazı kadınlar daha önce meme kanserine yakalanmış ve bu nedenle hastalığı kendi vücudunda hissetmiş diğer kadınlarla konuşmaktan büyük fayda görürler.

MEME KANSERİ SONRASI DEĞİŞEN BİR BEDEN
“Yeni” bedeniniz ve aldığınız yaralar ile yaşamayı kabullenmek zaman alabilir. Çoğu kadın bir meme ameliyatından sonra bir kadın olarak kendini daha az çekici hisseder. Bazıları çok kilo verir, bazıları kilo alır. Bazı kadınlar cinsel isteklerini kaybederler ya da eşlerinin cinsel isteklerini kaybettiğini görürler. Eşinizle duygularınız ve ihtiyaçlarınız hakkında konuşmanız iyi olur.

MEME KANSERİ SONRASI MEME PROTEZİ VE TAKMA GÖĞÜS
Memeniz alındı ise protez takılabilir. Meme protezleri yumuşak silikondan yapılır, ve doğal memeye çok benzer. “Sadece” memenin bir kısmı da alınmış olsa, meme küçülebilir, şekli değişebilir. Bir meme protezi ile bu sorun giderilebilir.

Farklı tiplerde meme protezleri bulunur. Bazı meme protezleri kendinden yapışkanlıdır. Bazıları sütyenin içine yerleştirilir. Bazı kadınlar yeni bir meme yaptırmak isterler. Bu genel olarak en erken ameliyattan bir yıl sonra mümkün olabilir. Doktorlar derinin altına ameliyatla bir protez yerleştirerek, yada vücudun diğer bölgelerinden alınan deri ve dokuyu kullanarak yeni bir meme oluşturabilirler.

MEME KANSERİ TEDAVİSİ SIRASINDA KONTROL
Çoğu hasta 10 yıla kadar hastanede kontrole gider, ama bazı kadınlar kendi aile doktorlarına gidip kontrol yaptırırlar. Doktor ameliyat yapılan yeri, lenf bezlerini ve diğer memeyi muayene eder. Kontrol ziyaretleri arasında geçen süre içerisinde aşağıdaki şu belirtilere dikkat etmelisiniz:
  • Ele gelen kitleler, sertlik yada memede, yarada yada koltuk altında değişimler
  • Nefes darlığı yada öksürme
  • Ağrılar
Belirtiler hastalığın geri geldiğine dair işaretler olmayabilir. Ama bir doktor tarafından muayene edilmeniz gereklidir.

Hodgkin Lenfoma

Hodgkin lenfoma, bağışıklık sistemindeki hücrelerde başlayan bir kanserdir. Bağışıklık sistemienfeksiyonlara ve diğer hastalıklara karşı savaşmaktadır. Lenfatik sistem bağışıklık sisteminin bir parçasıdır.

Lenfatik sistem aşağıdakileri içermektedir:

  • Lenf damarları: Lenf sisteminde lenf damarları ağı bulunmaktadır. Lenf damarları vücudun tümdokuları içine dallar vermektedir.
  • Lenf: Lenf damarları lenf adı verilen berrak bir sıvı taşımaktadır. Lenf beyaz kan hücreleri, özellikle B hücreleri ve T hücreleri gibi lenfositleri içermektedir.
  • Lenf nodları: Lenf damarları, lenf nodları adı verilen küçük, yuvarlak doku kitlelerine bağlanmaktadır. Boyun, koltuk altı, göğüs, karın ve kasıkta lenf nodu grupları bulunmaktadır. Lenf nodları beyaz kan hücrelerini depolar. Bunlar, lenf içinde bulunabilecek bakteri veya diğer zararlı maddeleri yakalarlar ve yok ederler.
  • Lenf sisteminin diğer bölümleri: Lenf sisteminin diğer bölümleri tonsilleri, timus ve dalağıiçermektedir. Lenf sistemi ayrıca mide, deri ve ince barsak gibi vücudun başka kısımlarında da bulunmaktadır.

RİSK FAKTÖRLERİ
Doktorlar, çoğu zaman, bir hastada Hodgkin lenfoma gelişirken diğerinde neden gelişmediğini bilmemektedir. Ancak araştırmalar belirli risk faktörlerinin bir kişide bu hastalığın gelişme şansını artırdığını göstermektedir. Hodgkin lenfoma için risk faktörleri aşağıdakileri içermektedir:
  • Belirli virüsler: Epstein-Barr virüsü (EBV) veya insan immün yetmezlik virüsü (HIV) enfeksiyonunun bulunması, Hodgkin lenfoma geliştirme riskini artırabilir. Ancak lenfoma bulaşıcı değildir. Başka bir kişiden lenfoma kapamazsınız.
  • Zayıflamış bağışıklık sistemi: Zayıflamış bir bağışıklık sistemine sahip olmak (kalıtımsal bir durum veya organ nakli sonrası kullanılan belirli ilaçlar nedeniyle) lenfoma geliştirme riskini artırabilir.
  • Yaş: Hodgkin lenfoma en sıklıkla 15-35 yaş arasındaki erişkin ve yetişkinler ile, 55 yaş ve üstündeki yetişkinlerde görülür.
  • Aile öyküsü: Aile üyelerinde, özellikle kız ve erkek kardeşlerde Hodgkin lenfoma veya başka bir lenfoması olan bir kişinin bu hastalığı geliştirme riski artmış olabilir.
Bir veya daha fazla risk faktörüne sahip olmak kişinin Hodgkin lenfoma geliştireceği manasına gelmez. Risk faktörleri olan birçok kişi hiçbir zaman kanser geliştirmez.

BELİRTİLER
Hodgkin lenfoma birçok semptoma neden olabilir:
  • Boyun, koltuk altı veya kasıkta şişmiş lenf nodları (ağrısız)
  • Alkolün etkilerine daha duyarlı hale gelmek veya alkol aldıktan sonra lenf nodlarında ağrı olması
  • Nedeni belirsiz kilo kaybı
  • Geçmeyen ateş
  • Yoğun gece terlemeleri
  • Vücutta kaşıntı
  • Öksürük, solunum zorluğu veya göğüs ağrısı
  • Geçmeyen halsizlik ve yorgunluk
Çoğunlukla bu semptomlar kansere bağlı değildir. Enfeksiyonlar veya diğer sağlık problemleri de bu semptomlara neden olabilir. 2 haftadır geçmeyen semptomları olan bir kişi, problemin teşhis ve tedavi edilebilmesi için bir doktora gitmelidir.

TANI
Hodgkin Lenfoma Tipleri
Eğer sizde şiş lenf nodları veya Hodgkin lenfomayı düşündüren başka bir semptom varsa doktorunuz probleme neyin neden olduğunu bulmaya çalışacaktır. Doktorunuz sizin ve ailenizin tıbbi geçmişi hakkında sorular sorabilir. Size aşağıdaki inceleme ve testler yapılabilir:
  • Fizik muayene: Doktorunuz boyun, koltuk altı ve kasıklarınızı şişmiş lenf nodları açısından kontrol eder. Doktorunuz ayrıca dalak veya karaciğer büyümesi açısından da inceleme yapar.
  • Kan testleri: Laboratuvar, beyaz kan hücrelerinin sayısını, diğer hücreleri ve maddeleri kontrol etmek için tam kan sayımı yapar.
  • Göğüs filmleri: Filmler göğüs kafesinizin içinde şişmiş lenf nodlarını veya hastalığın diğer bulgularını gösterebilir.
  • Biyopsi: Lenfomayı teşhis etmenin tek kesin yolu biyopsidir. Doktorunuz bir lenf nodunun bütününü (eksizyonel biyopsi) veya lenf nodunun bir kısmını (insizyonel biyopsi) çıkarabilir. İnce bir iğne ile (ince iğne aspirasyonu) patoloğun Hodgkin lenfomayı teşhis etmesini sağlayacak büyüklükte yeterli örnek genellikle alınamamaktadır.

NON-HODGKİN LENFOMALAR
Hodgkin dışı lenfomanın birçok türü vardır. NHL olan kişilerin çoğunda B hücreli NHL görülürken (yaklaşık %85), diğer NHL vakaları T hücreli veya NK hücreli lenfomalardır.

NHL iki ana başlıkta incelenir:

A-) Yavaş gelişen veya diğer adıyla düşük dereceli veya indolent
B-) Hızlı gelişen veya diğer adıyla yüksek dereceli veya agresif

Yavaş Gelişen veya İndolent NHL
  • Folliküler lenfoma – en sık görülen yavaş gelişen NHL türüdür
  • Kronik lenfositik lösemi
  • Kutanöz T hücreli lenfoma
  • Lenfoplazmositik lenfoma
  • Marjinal zon lenfoma
  • Mukoza ile ilişkili lenfoid doku (MALT) lenfoması
  • Küçük hücreli lenfositik lenfoma
  • Waldenström makroglobulinemisi

Hızlı Gelişen veya Agresif NHL
  • Diffüz büyük B hücreli lenfoma – en sık görülen hızlı gelişen NHL türüdür
  • AIDS ile ilişkili lenfoma
  • Anaplastik büyük hücreli lenfoma
  • Burkitt lenfoma
  • Merkezi sinir sistemi (CNS) lenfoması
  • Folliküler lenfoma
  • Lenfoblastik lenfoma
  • MALT lenfoması (transforme)
  • Manto hücreli lenfoma (çoğu türleri)
  • Periferik T hücreli lenfoma (çoğu türleri)
Her tür NHL için tedavi bulunmaktadır. Hızlı gelişen NHL hastalarının bazılarında şifa elde edilebilir. Yavaş gelişen NHL hastalarında tedavi ile hastalık yıllarca kontrol altında tutulabilir.

İletişim Bilgileri

Adres:

Aksinne Mah. Gazhane Sk. NO:22C/Z02 Meram/KONYA

Email:

konyapatoloji@gmail.com

Telefon/Fax:

0332 353 44 02